16 Eylül 2012 Pazar

Gerçekten?


Hayatın içinde kurduğumuz en zavallı cümle değil midir "ben öyle demek istemedim"? İfade etmek istediğimiz şey için yanyana getirdiğimiz kelimeler bir türlü asıl duygumuzu anlatmaya yetmediğinde düştüğümüz savunma hali, özelliklede sevdiklerimize karşı olduğunda içimizi nasıl acıtır, karşımızdaki tarafından yanlış anlaşılmış, onun algısından elenmiş ve hiç bize ait olmayan fakat öyle yaftalanan bir düşünceye karşı oynanan bu kılıç kalkan oyunu beni çok yoruyor. Yoruyor çünkü hayatımın içindeki herhangi bir insanla, aynada gördüğüm kendim kadar net olsun istiyorum yansımam. Oysa bu söylediğim şey hiçde kolay birşey değil! Çünkü herhangi bir insanı tanımak için kullandığımız veri depolarımız, herbirimizin kendi geçmişinde edindiği tecrubelerle dolu...

Bir örnek vereceğim şimdi, kendi geçmişimden. Bizim mahallede bir ayağı sakat olan bir sokak köpeğimiz vardı. Bu köpek son derece uysal olmasına rağmen, her anadol kamyonet gördüğünde delicesine havlar ve sokaktan çıkana kadar o kamyoneti kovalardı. Meğer ona bir anadol kamyonet çarpmış ve ondan sonra sakat kalmış... O köpek bundan sonra her anadol kamyonete düşman olmuş ve bu yüzden kovalayıp dururmuş... Bunu öğrendiğim gün genellemelerin bir insanın hayatına nasılda zarar verebileceğini anladığım gündür.

Biz insanlar, tam olarak çomar kadar düz bir mantıkla, canımızı acıtan her musibeti bin nasihatten iyi sayıyor ve hayatı yaşamak yerine, bir daha acı yaşamamak adına kendimize duvarlar örüyoruz. Korkularımız bizi güvenli bir f tipi yaşama doğru sürüklerken iyi birşey yaptığımızı söylüyoruz kendimize. Önyargılar ve genellemelerle sigortalıyoruz benliğimizi. Ondan sonrada "yaşıyorum" diyoruz öyle mi?

Öyle mi gerçekten? Yaşıyor muyuz bu şekilde gerçekten? Yoksa sadece oyalanıyor muyuz? Herhangi bir insanı anlamaya çalışıyor muyuz? Sadece idare mi ediyoruz yoksa seviyor muyuz etrafımızdakileri. Kim bu "herkes" dedikleri? Etraf yoksa sadece evin etrafına örülmüş, her bahar beyaza boyanan ahşap çitler gibi mi bizim için? Durması için elini kaldırdığın taksicinin belkide seni en iyi anlayacak ve birşeyler anlattığında seni en iyi anlayacak kişi olmadığı ne malum? Hapşırdığında çok yaşa demek yerine, hastalık bulaştırır diye korkarak kafanı çevirdiğin insanın hayatının aşkı olmadığını nereden biliyorsun? Bugün sadece sorumluluklardan ibaret görerek içinde boğulduğun ve yaptığın hiçbirşeye sevgi katamadığını iddia ettiğin bir hayatın mı var? Sadece herşeyini bildiğin için katlandığın bir hayatın mı var? Bildiğin acı, bilmediğin herşeyden daha mı yaşanılır? Harakete geçmek için "daha kötü ne olabilir ki" demeyi beklemekten daha iyi bir zaman yok mu sence?

Söylemek isteklerini, söyleyebildiğin biçimde anlayanların olduğu bir cennet hayal ederek "başkalarının cehennemine" katlanma gücünü sürekli yeniden üretmektense, hala yaşarken hayatını cennete çevirmek için harcasan enerjini çok daha güzel olmayacak mı?

5 Nisan 2012 Perşembe

Galiba


Galiba, sadece bilmek, ya da yöntemini bulmak, güçlü olduğuna kendini inandırmak, sonsuz mutluluk arayışının sadece masallarda kalması gerekliliği ve hayatın sürekliliği içinde kusurlu, hatalı, eksik, hüzünlü, korkulu, güvensiz... kısaca “olumsuz” olarak taşıdığımız yanlarımızın da bizim olduğunu, belki de bazılarını sadece kabullenmemiz gerektiğini mi anlamalıyız acaba. Acaba zaten olmak istediğimiz insanın içimizdeki sesi, hayatımızın akışında yapmak zorunda olduklarımıza kızgınlığı, her yenilgiyi kabullenişimizi ya da her yanlışımızı düzeltemeyişimizde bize olan anlayışsızlığı, sürekli bir bahane bulup ertelediğimizi söyleyip durması, bir yerde bizim bile kendimizi aslında tam olarak anlayamadığımız gerçeği midir? İdeallerimizi doğru bir şekilde biçip dikecek kadar ustamıdır ki bu benlik? Belki de “carrot on a stick” gibi kendi kendimize koyduğumuz, hep bizden bir adım ileride, hep bizden bir adım daha iyi, hep bizden daha güçlü olan bu benlik midir aslında mutsuzluğumuzun sebebi? O hep dürüstlük ister, hep aşkı o bilir, o hep sabırlıdır, o hep nerde ne yapılması gerektiğini biliyordur, her fırsatını bulduğunda davranışlarımızı sorgulayan, her hayal ürünüyle kendini besleyip, bizim gerçekliğimize bu hayalleri dayatıp duran bu benlik gereğinden fazla ukala gelmeye başladı bana artık. Onu ben besledim gerçi, çocukluğumdan beri sığınıp durduğum kitaplarım, müziklerim, filmlerim, hayallerim, bu hayat her üzerime geldiğinde hep ben ona sığındım. Ben onu ne kadar yaşıyorsam o kadar mutluydum. Sonra birgün, o reklam ajansının kapısı 14 yıl sonra tekrar açmamak üzere kapattığım gün çıkardım hayata çırılçıplak... Teşvikiye yokuşundan aşağı rüzgar yüzüme vururken hatırlıyorum ne kadar mutlu olduğumu... O günden beri çok arsız... Hep yaşamak istiyor. Bazen yapmak zorunda olduklarıma tahammülü yok! Oysa ben artık Anneyim, anı yaşa diyip duruyor bana, oysa benim binlerce sorum var gelecekle ilgili... Kızıyor bana... Endişelerimi haksız buluyor, sabırsızlığımı anlamıyor, korkularıma gülüyor... Bilmiyorum... Bilemiyorum....

23 Mart 2012 Cuma

Hayat

Hayat; eğer sen görmek istersen her gün sana gülen yüzünü gösteriyor. Sen yüreğini temiz tut. Eğer çok meşgül ise aklın dertlerinle, başını çevir kendinden şu güzel bahar gününde cıvıldayan minik serçelere... Ya da kupkuru bir ağacın dalında heveslenip yeşeren minicik bir daldaki, küçük yeşil yaprağa bak... Bana verdiği umudu, gösterdiği yaşama gücünü eminim senden de esirgemeyecektir. Sarmışsa senin kendi hayatını tüm olumsuzluklar, tüm imkansızlıklar, etrafında kimse gülmüyorsa, yine dön o yaprağa bak... Sen o yaprak ol. Sonra sonra çam ağacı olmayı öğrenirsin böylece... ve hayatın çirkin yüzüne karşı savaşma gücünü kendi güzelliğini diğer güzelliklerle harmanlayıp topladığın yaşam enerjisiyle bulursun... Vaktim yok diye sızlanma, bu sızlanmanın senden çaldığı vakitleri hesapla ve kendine bunu yapmaktan vazgeç artık... Yapamadıklarına yenilme, yapabildiklerinin zaferleriyle yap kuleni... Küçük şeyler olabilirler belki, ama unutma; ilkokulda öğrenmiştik bir düzine kibrit çöpünü kıramadığımızı ve belkide bu hayatta en işimize yarayacak bilgiydi!

21 Şubat 2012 Salı

Kendimden vazgeçerken farkında değildim, farkına vardığımdaysa kendimde değildim

Hep merak eder dururum. Nedir bu kendim meselesi... Ne demek vazgeçmek.... Ya da ödün vermek ne demek? Ne zaman ödün verdiğini farkediyor insan, verirken mi? yoksa bir beklenti için ektiği tohumlardan verim alamadığında mı? E peki o beklenti ya da istek ne ise o da sen değil miydi? Zaten sen kendin için isteme mişmiydin o istediğini? Nedir bu kendim meselesi gerçekten? Biraz riyakar gelmeye başladı bana bu "ben"likler, senin için yaptımlar, vazgeçtimler, tümü artık kocaman bir saçmalık olarak görünüyor gözüme...

İnsan yaptığı herşeyi ama herşeyi zaten sadece kendisi için yapar. İnsanın yaşamı kendisidir. Kendisi yaşamıdır. İnsanın sevdikleri kendi sevdikleridir. Onlar için yaptığı herşey kendi sevgisi içindir. Yani yine kendisi içindir.

Başka bir yandan, bence çoğumuz olmak istediğimiz insanı kendimiz zannediyoruz. Zanlarımız kişiliklerimizin önünde, arkasında, sağında, solunda... Saklanmayan ebelerse nedense hep başkaları ya da kader, veya şans... Ben şu olabilirdim ama olamadım... Geçmişi suçla, gelecekten kork, olduğun yerde say, kendini kabullenme ondan sonra da... Ben aslında....

Hayır, aslın da astarın da yaşamın neyse o... Okuyamadıysan, temelin sağlam atılamadıysa, hayatın adaletsizliği içinde yaşam seni korkunç bir yerde, bir o kadar korkunç bir ailenin bebeği olarak dünyaya getirdiyse, engelliysen, engelsizsen, Tanrı adil değilse de yine yaşamın neyse sen o sun. O kadarsın işte sen... Değilsen, değilmiş gibi hissediyorsan da bunun için harekete geçmeyen de sensin, geçen de sensin. Bakıp durma göklere ya da uçurum diplerine, dipsiz kuyulara... Kalk aynaya bak, sen mi sevmiyorsun onu, yoksa başkaları sevsin diye mi uğraşıp duruyorsun şu çok önemli kendinle... Sen mi seviyorsun onu, yoksa başkaları mı yüceltmiş de koymuş tepesine hiç sana ait olmayan bir seni.... Kimsin sen? Çok mu önemlisin gerçekten, ya da hiç mi önemsemiyorlar seni... Çok mu hastasın, çok mu fakir, çok mu yalnız, çok mu yetenekli, çok mu başarılı, çok mu başarısız... Güldün mü bugün? şöyle gerçekten bir güldün mü? Ağladın mı gerçekten? Yoksa bütün bunlara hiç vaktin olmadı mı geçim kaygısından... O kaygı niye peki? Mutlu edebildin mi kendini, ya da mutluluğundan sorumlu olduklarını o kaygıyı onlar için duyduklarını üzdün mü yorgunluktan... Ya da hiç böyle dertlerin olmadığından mı muzdaripsin... Muzdarip misin? Kimsin sen? Çok mu dert bu kim olduğun...

Hayatın kadarsın işte, hayat senin kadar.... Hayıflanıp duruyorsan kabullenmediğin birşeyler vardır illa ki... Kabullenmediklerin asla değiştirilemeyecek şeyler olabilir ve hayat acımasızca sana bunu sürekli hatırlatabilir mi? Yoksa sen mi yaparsın kendine bu acımasızlığı... Sen mi bir türlü sindiremessin içine engellerini...

Yapabilecegin halde yapamağın hiç bir şey yok insan. Yapmadıkların vardır. Onları da sen yapmıyorsundur.... Yapamayacakların için ise üzülme artık.... Yapamıyorsundur işte insan... Kimse de birşey yapamıyordur.... Yorma artık beni, seni, onu... Sadece yaşa ve bitir şu hayatı....

8 Şubat 2012 Çarşamba

Deli Defteri

Deli Defterini 2006 yılında hazırlamıştım
Belki yayımlatırım ümidiyle bir köşede bekletiyordum
Ancak burdan paylaşmak istedi gönlüm...
PDF versiyonunu gönderebilirim isteyene, mail atarsanız.









































30 Ocak 2012 Pazartesi

Nezaket

Nezaket sadece samimi oldugunda guzel.
Nezaketin bizde iki farkli yansimasi oluyor; "Ne kadar nazik bir insan" ya da "Aman canim iste, nezaketen davet etti" arasında dağlar kadar fark var. Yapılan şeyin gönülden mi, yoksa bir çıkar uğruna mı yapıldığını gösteren bu farkı yaratan şey hiç şüphem yok ki içimizdeki insan sevgisidir.

Bir genç, otobüsteki bir yaşlıya yer verirken gönülden nezaket gösterir. O yaşta bir insanın ayakta yolculuk yapmasının ne kadar zor olacağı empatisini kurar ki ona yer verir. Ancak bir yalaka çalışanın patronuna gösterdiği nezaketin duygusu aynı mıdır? Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez diyen atanın (ki bence dayaklıktır da neyse) nezaket duygusu aynı mıdır?

Siz kime ne için nezaket gösteriyorsunuz? İçinizden gelerek, sevgiyle, hatta nezaket gösterdiğinizin farkında olmayarak bu durumu yaşıyor musunuz?  Cevap evet ise siz sevmeyi biliyorsunuz demektir : )

27 Ocak 2012 Cuma

Tüketiyoruz

Tüketiyoruz... onumuze sunulan her$eyi... elde etmek icin cabaladigimiz her$eyi... duygulari...

Tüketiyoruz... mutsusuz... sevgiyi unutuyoruz...

Tüketiyoruz... icimizdeki mutsuzlugu rengarenk saclarimizla bastirabilecegimizi saniyoruz.. ruhsuzuz..ruhumuz siyah...

Tüketiyoruz... a$ki tuketiyoruz.. gercek degiliz kocaman bi yalaniz...kolayi seciyoruz.. du$ aliyoruz geciyor...

Tüketiyoruz... sIkIlIyoruz.. sIkIntIlIyIz... sevdayi istemiyoruz bu yuzden...kolay degil ki sevda...

Tüketiyoruz... ickiyi tuketiyoruz.. o bizi tuketiyor biz onu... doymuyoruz..

Tüketiyoruz... van nayt stentiz... onuda tuketecegiz...

Tüketiyoruz... tum bunlar e$liginde duygu tercumanimiz muzigi tuketiyoruz... Eskilerin sevdasiydi blues...you cut me to the bone.. $imdi duygusuz elektronik bi cirpida... tipki hayatlarimiz gibi...

Kim iligine kadar sevda acisi cekiyor ki? Sevda acilari banyo copundeki prezervatifte birakiliyor. Ne kolay vazgectiniz sevdalardan...

Tüketiyoruz... yanlizligimizi tuketiyoruz... sevdalanmamayi yanlizlikla bagda$tiran bencil insanlariz... oysa benligimize giren cikan belli degil...

Tüketiyoruz... dostluklarimizi tuketiyoruz... karizmaya bagladik varolu$umuzu... karizmayida soguk gozlerimize... sicak insan olmak verimkarlik manasina geliyor...

Ben mi? Ben aciyorum.. yani canim aciyor... bunca kolay hayata nasil cani acimasin ki "insan"in.. son gunlerde bir kirmizi gitar olmak istiyorum...iyi bir ustanin elinde duygularimi anlayana dokmek istiyorum...


2001

Mavi Kaplumbağa

Mavi bir kaplumbagayim belkide ben. Bir karikaturistin elinden cikmi$ komik, kucuk, mavi, kafasini cok nadir kabugundan uzatan, icerdeki du$leri ve cirilciplak kendiyle kabugundan di$ari cikmadigi her zaman mutlu mesut...

Di$arinin iklimi degi$ken, di$arisi bendende yava$ ilerlemekte, belkide di$arisi ilerlememekte, sadece dunya donmekte ve bunu bana ispat etmekte di$arisi. Her zaman urkunc gelir bir$eyler ispatlamaya cali$anlar, beni de alet ediyorlarmi$ gibi kendi kandirmacalarina... "bak donebiliyorum" "aslinda daha iyide donebilirim" donebildiginde varsan, donemediginde yok olacaksindir.. Anneler gibi donsende donmesende var olabilecegin sevgiler sadece ozde bulunur, hani $u zor i$, hicte zor degil, zor olan $u soguklarda donmamak... Benim icin ayak uydurmak zor i$..

Hayallerimi kurcalayamaz kemiremez bu di$arisi, benden verdiginden cok fazla zaman aliyor, nede olsa oldugum yer.. ilerliyorum bir yandan.. ve bana az zaman birakiyor $u firtinalari, zelzelereri ve bazen birden doguveren gune$ i$igiyla gercek, en az hayal kadar cekici..Eksilen hayallerim degil, amaclarim ve amaclar eksildikce hayaller artiyorlar -denge- ama bu kez her di$ari uzattigimda daha cok u$uyorum minicik gozlerimi ama kim engelleyebilir ki hayalimde calinan save my soul save my self tinilarini ben bu ikisini ayri ya$ayabildigim surece... Henuz bu kabugu terketmemi isteyen ya da terketmeyi isteyecegim bir gercekten soz edilemezken...

Gercekse... gercektir, gerceklere kusulmez, kimisi kabullenilir, kimisi zor.. kimisiyse guzel mi guzel.. Guzel gerceginde tadina doyum olmaz hani.. Bazense her$ey cok fazla gercek bir mavi kaplumbaga icin...

Meli ler ve mali lar.. i$te amaclar, yoldaki kav$aklar, hiz limitleri.. Girdigin yol, gitmek istedigin yol.. Elin direksiyonda titremiyor mu kimi zaman? Hop diye kirmak gelir cogu zaman icimden ama fazla titriyor ellerim... En kisa yol bildigin yol mudur? Ne caydirici tabelalar var yolda.. Hileli fotograflar -bak hemen ku$ku- hilesiz fotografi yol ba$ina kim koyar?  "cennet 5000 metre ilerde"... Gormek isteyenin gorebildigi, derme catma bungalowlarin oldugu yerin minicik tabelasi benim aradigim; i$te onu gormeye cali$iyorum,

Ne de olsa bir mavi kaplumbagayim, kacirmam gozumu acabildigim surece.. ben sadece basit ya$amak istiyorum. True Crime filmindeki kucuk kiz cocugu gibi; basit bir resim ciziyorum; ama kirlar ye$il olmali, pastel boyam biryerlerde.. o kiri sadece kir olsun diye ba$ka renge boyamam.. ve Eswood gibi, hayatimdaki agir ya$anmi$liklara katlanmasi kolay olsun adina ba$kalarininkini temize cikarak ya$ayamam.

Tela$imdan sendeledigim anlar da yalnizligimin kimi zaman urkutucu olan bo$lugundan kaynaklanabilecek yanli$ algilar,  insanlarla olan ileti$imlerimde onume gecen fazla korkular yok mu? Bilmekle anlamak yasatmaya yetmedigi gibi, kar cicegi olmaya calismanin manasizligida aklimi kurcalayan cumleler arasinda.. oysa ben sadece bir virgulu bile nereye koyacagimi bile bilemedim bu cumlede..

Yoruldugumda arkama yaslanip hayaldende gercektende uzak bi yerde yerini bulmu$ bir virgulde dinlenmek yapabilecegim en iyi $ey..


2001

Düşünce düşlerimden aşk

Du$unce du$lerimden a$k..

Kizil ve uzun saci gecmi$i gibi biniyordu omuzlarina, üzerlerinden süzülen her yagmur damlasina, her bir yagmur damlasina, cevabini bilemeyeceklerini, bilselerde soylemeyeceklerini bile bile "neden" diye sormadan edemiyordu catlak dudaklari. Nereye gidecegini bilmeden atiyordu adimlarini... Her$eye ragmen devam ediyordu yürümeye, o dar, gittikce daralan ve sonu gorünmeyen yolda... Cebinden dokülen umutlari sokak cocuklari topluyor aralarinda payla$iyordu... Umutlari doküldükce yolu daha da daraliyor, i$ik gittikce azaliyordu... Elini yüzüne gotürdü, ve sonra bir damla gozya$i silkeleyip atti yüzünden... Kaldirimin islak olduguna aldirmadan oturdu... Yüzünü ellerinin arasina gomdü ve hickirarak aglamaya ba$ladi... Kelimeler agzindan bogularak ve anlamsizca dokülüyorlardi... Bense hala dar yolun giri$inde onu seyrediyordum... Ne yapmam gerektigini bilmeden, bilemeden... Her gozya$i, her haykiri$i icimi yakiyordu.. O kadar yalniz di ki... Dayanamadim... ko$arak yanina gittim.. yanina geldigimi farketmedi bile... Ta ki sag omuzda dokununana kadar...
Kafasini kaldirdi birden... İlk nefesini yüzümde hissettim agir bir $arap kokusuyla beraber... güclükle
- Sigaran var mi? diye sordu...
Dudaklari titriyordu... Günlerdir agliyordu belliki, günlerdir susmadan... Gozlerinin altinda hüzünler birikmi$, kirpikleri kücük damlaciklarla dolu, kücücük bir yüzdü bana bakan, iki avuc icine siginmi$ti yüzü... elimi uzatip silmek istedim gozlerini, daha elimi kaldirmi$tim ki, gozlerini kocaman acip tek ka$ini kaldirmasi durmam gerektigini hissettirdi bana... Kücük, yorgun, kirilmi$, hircin bir yüzdü bana bakan... Ben ona oylesine dalmi$tim ki, catlak sesiyle irkildim...
- Sigaran yoksa ba$imda dikilip durmayi keser misin?
- Var elbette
cantami actim ve ona bir sigara uzattim, elimden bir sokak kedisi edasiyla kapiverdi sigarayi
- Ate$in var mi peki?
- Var bir saniye
cakmagi cantamda bulamiyordum bir türlü, bir iki kari$tirmadan sonra niyahet buldum ve uzattim... Yüzünde bir anlik bir tebessüm belirdi ve
- Bende oyle atarim cantaya, arar bulamam sonra biryerlerden cikar, ama lazim oldugunda bir türlü bulunmaz i$te meret
diyerek yüzünü tekrar ellerinin arasina sakladi.
Hircinliginin altinda kurtarilmayi bekleyen bir kadin onyargisiydi onunla ilgili ilk hissim... Ama bunu ona hissettirmek onu kacirmak olurdu... Onunla ileti$im kurmak istiyordum, icimde yankilanan haykiri$larindan sonra onu boyle birakamazdim
- Sigarani bir kahve ile icmeye ne dersin, bu yakinda cok sakin bir yer var, sana bir kahve ismarlamak isterim
- İnsanlarin icinde olmak istesem, bu issiz sokakta ne i$im var? Ne kahve, ne sohpet nede arkada$ istiyorum, sigara icin sagol, izin verirsen yagmura e$lik etmek istiyorum, yalnizca ben ve yagmur
- Uzun süredir arkandayim, burada senin icin varim... her gozya$in ve her haykiri$ini tek tek hissettim...
- Yagmuru ve gozya$larini seninle payla$iyorum bir süredir... Burada olmam ve seni yalniz birakmamam gerektigini hissediyorum
- Dostlarimi bile istemezken yanimda, senin gibi bir yabanciyi neden isteyeyim?
- Belki de dostlarinca yargilanmaktan korkuyorsundur?
- Yalniz kalmak istiyorum... Korktugum bir $ey varsa oda anla$ilamamaktir... Sadece agladigim icin bana aciyorsun, yere dü$en bir cocugu kaldirmak ve bir$eyin var mi diye sormaya benzemez bu... Benim ihtiyacim olan acinmak veya $evkat gosterilmesi degil. Sadece kendime ihtiyacim var.
- Cesaretimi bagi$la ama bu haldeyken kendine hicbir$ey yapamazsin, sadece kaciyorsun gibi bir halin var, bir$eylerden kaciyorsun ama onlar seni birakmiyorlar...Sana hissettigim ve hissettirmek istedigim ilgi yada $evkat degil. Seni anlayabilecegime inaniyorum... Sen agladiginda sana acimadim, seninle bende agladim... anlatmasi zor....
- Hey nesin sen?, bir medyum mu? Neyin pe$indesin? Neden benimle ilgileniyorsun? Sana beni yalniz birak dedim.. Ben bile kendimi anlayamazken, sen nasil anlayacaksin? Bir sigara istedim sadece senden...
- Benden neden sigara istedin? Neden daha ilk omzuna dokundugumda bana git demedin?
- Bilmiyorum lanet olsun... bilmiyorum... hic bir $ey bilmiyorum...
Elimi uzattim tekrar yüzüne dokunmak icin, irkildi ama bu kez izin verdi dokunmama, yanina oturdum... Agliyordu yeniden... ve yeniden neden diye sorarak... Saclarina dokunmak istedim ama yine hircinla$acakti.. Bir yandan soyledikleri cikmiyordu kafamdan.. Neyin pe$indesin... Neden onunla ilgileniyordum gercekten.. Neden agladiginda bunca aciyordu benimde icim... Neden bunun bir a$k acisi oldugundan bu kadar emindim... Ve emin oldugum halde soramiyordum... Bunlari dü$ünürken bana baktigini hissettim...
- Lezbiyen misin?
Hic boyle bir soru beklemiyordum.. oylesine $a$irdim ki anlatamam.
- Kar$ina hicmi insan cikmadi senin bütün hayatin boyunca? Hic mi ne oldugun degil, kim oldugunla ilgilenmediler... Bu kadar korkutan neydi seni? Yada sen hep mi onlari sectin?
- Sen hic mi bu dünyada ya$amadin? Senin hep kim oldugunlami ilgilendiler? Seni nasil buraya getirdi hayat? Bu sokakta, benim yagmurumun altinda ne i$in var? Kimsin sen?
- Yillar once sendim, $imdi benim...
İri gozleri dahada irile$ti kar$imda,
- Herkesin bir hikayesi var oyle degil mi? Sen de ilgi gosterip hikaye calanlardansin... Yorgun ve kirilmi$larin hikayelerinden aldigin derslerle olgula$mi$ bir sera meyvasisin sen... Soylesene benimki ne i$ine yarayacak? Ben bir kirgin kücük a$igim... ne yapacaksin benim hikayemi? Beni huzur aramakla itham edeceksin, ben huzura kavu$tugumda sende kavu$acaksin... Sadece kendini dü$ünüyorsun sen! İ$te birini daha hayata kazandirdim, benim hikayemi i$te bu kizida boyle kurtardim diye anlatacaksin.. kimbilir belki bu sokaklarda, bu yagmurun altinda bunu ariyorsun... Bu yüzden buralarda geziyorsun, bu yüzden bu kadar pozitifsin... Kafani kaldirip, temiz gül bahceli evlerin kenarindan gecerken gülleri seninkinden fazla olanlarla cay kahve sohpetleri yapsana gidip? Her senden yoksula verdigin ekmekle, her senden mutsuza verdigin tebessumle var olmak, var olmak midir? Neden bu sokaktan gecerken elini tutan biri yok?
- Soylediklerin, ya$ayan bir gercek... ama benim gercegim degil, ozenle kactigim insanlarin gercegi, bu yüzden yalnizim ama bundan $ikayetci degilim.. Bu sokaktan gecerken kimsenin elini tutmaya ihtiyacim yok ama isterdim birinin elini tutarak yürümeyi... her istedigimiz $eye ihtiyacimiz oldugunu soyleyemeyiz.. ama ihtiyacimiz olan her$eyi isteriz... bu yagmurun altinda ne i$im oldugunu ve neden bu sokaga girdigimi, neden ko$eden seni izledigimi ve seni neden bu kadar hissedebildigimi bende anlamiyorum... bu yüzden bu kadar üzerinde duruyorum belkide.. bu bir tesadüf olamaz...
Sessiz kaldik bir süre... Gozlerini ti$orünün koluyla sildi... yuzunu bir yone egerek burnunu cekerken icindeki minik yaramaz kizi gordüm... bana dondü ve
- Onu seviyordum... onu cok seviyordum ama olmadi... beni sevemedi, beni anlamadi...
Onu kaybettim
- İnsanlar kaybedilmez veya kazanilmaz benim gozümde... İnsanlar gelir veya giderler... alinip verilmez, payla$ilir veya payla$ilmaz...
- Gitmesine izin verdim... goze alamadim, cesaretim yoktu... bilemezsin ki.. onu kaybettim diyorum sana, o gitmedi...
- Belkide onu bir zafer olarak gorüyorsun, ona a$ik degilsin... Onun senin olmasini istiyorsun ve bunu a$k saniyorsun bircok insanin dü$tügü yanilgidasin.. belki sana gelse mutlu olmayacaksiniz... bitiverecek bir cirpida
- O bircok insani bir kazana koyup kaynatmak istiyorum cünkü sende, onda ve dostlarimda yarattigi onyargilardan asla kurtulamadim onlar yüzünden... Sana seni yanimda istemiyorum yalniz kalmak istiyorum kendimle kalmak istiyorum dememin nedenide bu... her biriniz kendi pencerenizden bakiyorsunuz.. daha beni dinlemedin bile... daha onu anlatirken gozlerimi gormedin bile.. daha onu unutabilmek icin hangi yanli$ yollarda, hangi dikenlerden yara aldigimi, hangi ta$lara takilip kac kere tokezledigimi dinlemedin, daha onun yüzündeki her mimigin, daha alnindan dokülen her ter damlasinin bendeki anlamini sana anlatmadim... daha alt dudagindan, daha sesinden daha...daha o ki$ gecesinden...teninden...boynunun altindan cektigim derin nefesten...sokaginda gecirdigim saatlerden...daha yagmurdan... daha daha sana hicbir$ey anlatmadim... Sadece agladigim icin mi hirsliyim... insanlar kaybedilir insanlara ben gosterilemezse.. ben kendinden bile saklanirsa... duygularindan utanilirsa... duygularin aptallikla yaftalandigi günümüzde... ya aptallikla, yada yanli$likla yargilanip duruyorum... A$igim.. asin beni! Dü$ kuruyorum, dü$lüyorum.. asin beni! dü$üyorum... dü$tügüm icin asin beni! Bunlari daha kelimelerle süsleyebilirdim.. bu dupduru a$k anliyormusun... dupduru... Agliyorum onu ozledim... ona doyasiya bakabilmeyi ozledim.. aylardir gozlerinden, sesinden ve kollarindan uzagim...
- Üzgünüm... seni kandirmaya cali$miyorum.. gercekten anlamaya cali$iyorum.
- Bunu yüzlerce kez sorguladim... benimde bundan korkmadigimi mi saniyorsun? Sadece nefes aldigini bilmekle mutlu oluyorum... binlerce etiketin altindayken insan ili$kileri, ben aradan siyrilamiyorum.. kayboluyorum "daha once"lerinin arasinda... kayboluyorum "kadinlar" etiketlerinin arasinda... kayboluyorum "kolay"larin arasinda...Duvarlar üzerine duvarlar orülü kar$imda.. Nedenlerimin ve gozya$larimin yankilarini bile engelleyen duvarlarin kendisi bu halimin sorumlusu... yikamiyorum anliyormusun... seni seviyorum diye haykirsam... duvarlarindan geri donüp sesim yüzüme patliyor... ve her haykiri$im bir kat daha ekliyor... susmaliyim.. susmaliyim.. bu karanlik ve dar sokakta yagmurla biriken gozya$larinda ya$ayabiliyorum sadece bu a$ki.. bu huznu...
Diyecek hicbir$ey yoktu... hemde hic... duvarlar, ruhu akil ve bedenden ayiran duvarlari yikabilecek tek güctür a$k... ama diyecek hicbir$ey yoktu... onu ne teselli edebilirdim, ne kandirabilirdim... tehlikeli bir nokta... acik olmasini istemekti... ama bu celi$kiyi taniyordum ben.. acik olup daha da uzakla$mak sozkonusu olabiliyordu ki$iden... a$ktan degil.. zaman zaman bunun dogru oldugunu dü$ünsemde.. yani acik olmak ve gerekiyorsa uzak olmanin dogru oldugunu bir a$ik icin cok zordu bunu kabullenmek... ya bir daha hic sarilamazsam korkusu... ya birdaha gozlerine hic bakamazsam korkusunu biliyordum...
Yine gomülüverdi.. ama bu kez yalniz degildi, bende yüzümü ellerimin arasina aldim... kaldirimin kenarinda olu$an minik golete ikimizinde yüzü yansiyordu.. yüzlerimiz ayniydi... o bendim.. benim yüzümdü.. ben oydum.. onun yüzüydü...A$kim..a$ki..a$kimiz.. yağmura kari$an gozya$imizda... yinede hayata ali$mi$ ya$iyorduk... bu da benim du$uncelerimdi...Du$unce du$lerimden a$k, dinlenen ve her dinlendiğinde yeniden ve ayni co$kuyla ya$anan, gun i$iginda zarar gormemesi icin yerinde kiymetlice saklanan bir nostalji plagiydi a$kimiz....


2001

Bazen

Karşımıza erken çıkmış insanları yolun dışına sürerken; bir gün geri dönüp, onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz? Hayat her zaman cömert davranmaz bize. Tersine, çoğu kez zalimdir. Her zaman aynı firsatları sunmaz. Toyluk zamanlarını ödetir, hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların, savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün.. Bir akşam üstü yanımızda kimsecikler olmaz ; Ya da olması gerekenler yanımızdakiler değildir demiş, Murathan MUNGAN...

Hayatın zalimliği, toyluk zamanlarını geri döndürebilmenin veya hazmedebilmenin bedellerini göze alamayip, kalabalık bir yalnızlığa, veya boşvermişlikle büyüyen bir kaosta buluvermemeli insan kendini.. Kendine durust olmalı.. veya yaşanmışlıklarıyla mutlu olmalı.. belki hep toysunuz.. toy kalacaksınız.. belki de buyuyeceksiniz.. belki de buyuyup kocaman olmusken, bile bile toylukta yapacaksınız.. Her tarafı doğru bir hayatın neresinden zevk alacağız peki.. bilmiş bilmiş kendimizi takdir mi edeceğiz.. hatalarına gülebilmenin zevkini neresinde çıkaracağız hayatın? Veya nasıl anlayacağız bizim için "doğru"yu..

Resmi adını ukte koydum kaçırılmışlıkların.. hala daha "yanlış"ların.. hala daha yasakların.. çocukluğumun şekerleri gibi zararlıların.. canım çektikçe aklıma gelen anne azarlarının eşliğinde burukta olsa gülümseyebiliyorum onlara.. ulaşamadıklarım.. dayanamadıklarıma.. Ben hala pembeyi seviyorum, hala ne zaman durmam gerektiğini bilemiyorum.. hala aşkı anlamıyorum.. hala cilekli bisküvi gordugumde, cebimdeki parayi hesaba katmadan kendimi yerken buluyorum.. Hala yalnızlığımı özlerken, o derin sessizlik başladığı anda birşeylere sarılıyorum.. Hala toyum.. Sırf büyüdüğümde, hayatıma bakıp bakıp gülebilmek için toy kalacağım diyorum bende..


2005

Yol

Dogasinda "a$k" var insanin ama dogasindaki en "tanimsiz" duygu a$k. Bu yuzden o kadar cok "yanilgi" ya$iyor ki.. Ya$amadigi her duyguyu tattiginda bunun adina "a$k" diyebiliyor. A$k geldiginde agzimizi acip "a$k" diyemeyecegiz buna boyle devam edersek. Deneyip yanilmalarimiz, en cok ta "yanilmalarimiz" a a$klarimiz diyoruz. Sonra bisiklete binmeyi yeni ogrenen cocuklar gibi, pedal izleri yeryerimizde aciyla olgunla$iyoruz... Her biri "a$k" olmasi cok istenen sanrilar..bize hergun yolumuzu daha iyi kavratiyorlar.. Bisiklete binmekten vazgecmemeli, yoldan ali koymamali bu yaralar.. Bir ko$eye oturup o yaralari de$mek; evet zaman zaman yapilmali.. Tekrar hatirlamak icin "kendimizi" ama takilirsak asla ogremeyiz bisiklete binmeyi..

Birgun bisiklete binmeyi ogrenecegiz ve o bizimle ayni hizda, ayni yoku$larda ayni nefesleri kesilerek yol alabilecegimiz ki$i, bir gun bir kav$akta cikacak kar$imiza.. Her kav$akta bekleme yapma! devam et.. devam.. ilerleyelim hayata.. arkadan itiyorlar..

Birtakim mecburi istikametler, diger taraf ters yon.. Ters yon bizi geriye goturur cunku o yollarda herkez ileri giderken biz onlarin gerisine ilerliyor oluruz.. Sirf "heyecan"li diye gitsek mi? Gidon bizim ellerimizde.. yol alternatifleri sunuyor.. Mecburi yollarda mecburi ta$lardan kacarak tekerleklerimiz saglam ilerliyoruz kimilerimiz.

Bazilarimiz iki yoluda birakip dikenlerin icine daliyor.. Kimilerimiz ters yolda "ozgurlugu" ariyor.. Benim gidon elimde, icimden bir ses git diyor gidiyorum, cik diyor yoldan cikiyorum, don geri diyor..donuyorum.. cogu zaman ters yone gidip dikenli yollardan geri dondugumde oldu :)

Zaman zaman..oturup yol kenarlarinda mola verdigimde bakiyorum.. Mola yerlerinde sarma$ dola$ bisikletler, bisikletlilerin biri saga biri sola bakiyor.. Bisikletleri sarma$ dola$.. Sarma$ dola$ bisikletler, ayri pistlerde danseden ruhlar.. Etraf bunlarla dolu.. Dunyayla ben de ba$a cikamiyorum :)

Donuyorum yola.. Korna calan bisikletliler:"onumden cekiL! onumden cekil!.. ne kadar yava$sin.."

Nedir bu acelecilik? Hayati bir cirpida yaşama arzusu nedir? Gectigin yollardaki gelincikleri, ay ciceklerini, kaplumbagalari, belki o insani gormeden.. "sonda ne var" diyerek gidi$.. ama sesimi duyamiyorlar.. sadece "cekilmek" icin varim orada onlar icin :)

Ben sakin sakin, ama heyecanli.. benim bisikletim sakin gidiyor; yinede du$e kalka :)... Yurek heyecani sabirsiz ama bisikletim yava$ gidiyor, dengeliyoruz birbirimizi.. Her kav$akta bekleme yapmayacagiz; ilerleyelim beyler.. Hayata ilerleyelim.. Bir kav$akta silebilecegin bir gozya$i var, biliyorum orda bekliyor.. yada yaninda belki $u bisikletlilerden biri.. ama dogru kav$ak, dogru zamanda.. ilerleyelim...


2001